Obsess
Duyuru !!!
Yukardaki Reklamın Web Sitemizle İlgisi Yoktur…
Özlü Söz
Bismillâh her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. (Bediüzzaman Said Nursi)

...:::Risale-i Nur:::...

Dini Hikayeler

İbadet Artarsa Rızık da Artar

Bir derviş. Evden ayrılışında hanımına işe gidiyorum diyerek ayrılır, ancak doğru tekkeye gider ibadet ederdi. Akşam eve döndüğünde Hanımı:
- Yiyecek bir şeyimiz yok biliyorsun, elin boş mu döndün, dediğinde de
- Çalıştığım zat öyle cömertki... Ondan para istemekden utanıyorum. Ay sonunda ücretimin tamamını toptan verecek, derdi.
Ay sonu geldiğinde, yine evden ayrılmış, tekkeye gitmiş, ibadete koyulmuştu. Akşam eve döneceğinde bir düşünce kendisini aldı, ay sonu idi, hanıma ne diyecekti. Mahzun mahzun eve doğru yürüyordu. Sonunda eve yaklaştı. Evden leziz yemek kokuları etrafa yayılıyordu. Şaşırmıştı, kapıyı hanımı güler yüzle açar, içeri girerler olanları kocasına şöyle anlatır:
- Kimin yanında çalışıyorsan bey, gerçekten cömert biriymiş. Öğle sıraları idi, nur yüzlü iki zat kapıyı çaldı:
"Bunlar beyinin iş ücretleridir. Eğer bundan sonra da işine devam eder ve daha fazla çalışırsa, ücereti daha da artacaktır" dediler ve taze kesilmiş koyun eti, çeşit çeşit yiyecek, hiç tatmadığım meyveler ve bir kese de altın verdiler. Allah razı olsun o kimseden. Açlıktan artık tahammülümüz kalmamıştı.
Hanımından bu sözleri dinleyen derviş Allah'a şükredip, ibadetine devam etti....
Allah (c.c.) neye kadir değil ki!


İhtiyar Fakir ve Sultan Melikşah
Yaşlı bir adam, Selçuklu Veziri Nizâmü’l Mülk’ün huzuruna girmek istedi. Nizâmü’l Mülk, ihtiyacını sordu. Adam,
- Ben, Allâh Rasûlünün (s.a.v.) elçisiyim. Sultan Melikşah’la görüşeceğim.” diye cevap verdi. Nizâmü’l Mülk “bu sözün izâhını” istedi.
İhtiyar adam
- Eğer beni onun huzuruna çıkarırsanız mesajımı ileteceğim. Aksi halde onu görene ve bende olan şeyi ona nakledene kadar bekleyeceğim, dedi.
Nizâmü’l Mülk, Sultanın yanına çıktı ve ihtiyarın söylediklerini nakletti. İhtiyar adam huzura alınınca Sultan’a şöyle dedi:
- Birçok kızım var; ancak fakir olduğumdan evlilikleri için gereken çeyizi temin etme imkânına sahip değilim. Bu yüzden her gece Allâhu Teâlâ’ya dua edip bana kızlarımın çeyizini hazırlayacak imkânı ihsan etmesini istedim. Filan ayın cuma gecesi, yine onlar için yardım dileyerek uyudum.
Rüyâmda Allâh’ın Rasûlünü (s.a.v.) gördüm. Bana şöyle dedi:
-Kızının çeyizinde gerekli şeyleri ihsan etmesi için her gece Allâhu Teâlâ’ya yalvaran sen misin?” “Evet yâ Rasûlallâh!” dedim. Bana Sultan Melikşah’ın adını verdi. “Ona git, Allâh’ın Rasûlünün (s.a.v.) kendisinden kızların için gerekli çeyizi satın almasını istediğini söyle.” dedi. Ben “Ey Allâh’ın Rasûlü, benden bir işâret isterse ona ne diyeceğim?” diye sordum. O da.
- Ona işaret olarak her gece yatmadan önce Tebâreke sûresini okuduğunu söyle, dedi.
Sultan Melikşah bunu işitince,
- Bu doğru bir işâret, zîrâ bunu Allâhu Teâlâ’dan başka kimse bilmiyor. Hocam bana her gece yatmadan önce bunu okumamı emretmişti. Ben buna hep devam ettim.” dedi. İhtiyara, kızlarının çeyizi için gerekli her şeyin verilmesini emretti. Ayrıca ihtiyara hediyeler verdi.


İki Avuç Hurma

 

 

Ashâb-ı kiramdan, Beşir bin Sa'd'ın kızı ve Nûman bin Beşir'in kız kardeşi (r. anhüm) anlatıyor:

 

-Annem Amre bint-i Revâha (r.a.), beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra,

 

-Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah bin Revâha'nın gıdâlarını kendilerine ver, dedi.

 

Giderken, Resûlüllah (s.a.v.)'a rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum. O bana,

 

-Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir? diye sordu.

 

-Yâ Resûlellah, dedim, bu hurmadır. Annem bunu, yesinler diye, babam Beşir bin Sa'd ile dayım Abdullah bin Revâha'ya gönderdi.

 

Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem,

 

-Getir onu, buyurdu.

 

Ben de onu, Resûlüllah'ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emr etti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra, örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere;

 

-Gıdâya, kumanyaya geliniz!' diyerek hendek halkına  sesleniniz, buyurdu.

 

Hendek halkı toplanıp ondan yemeğe koyuldular. Hurmalar yendikçe artmış, örtünün etrafından dökülüp taşmıştı.




İki Ekmek Eksik
Bir gün iki kişi, Râbia-tül Adeviyye'yi ziyârete geldiler. İkisi de açtı. "Yemeği helâldir" diye içlerinden yemek yemek geçti. O anda kapıya biri gelerek, Allah rızâsı için bir şeyler istedi. Râbia hazretleri evdeki iki ekmeğini buna verdi. Gelen sevinerek gitti. Bir saat kadar sonra bir kişi kucağında bir yığın ekmekle geldi. Râbia hazretleri ekmekleri saydı. On sekiz ekmek vardı. Dedi ki:

-Ekmekler yirmi olsa gerektir.

Ekmeği getiren, ikisini saklamıştı. Çıkarıp iki ekmeği de verdi. Oradakiler hayretle sordular.

-Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye gelmiştik. Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin. Ardından ekmek geldi. Eksik olduğunu söyledin.

Cevâbında şöyle buyurdu:

-Siz ikiniz gelince karnınızın aç olduğunu anladım. Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene verdim. Allahü teâlâdan bu ekmeklerin misâfirlerin karnını doyuramayacağını, bunun için bir yerine on vermesini istedim. Çünkü Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde (En'âm sûresi 160. ayet-i kerîmesinde) bire on vereceğini bildiriyor. Ben O'nun bu vâdine güvendim. İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de ekmeklerin noksan olduğunu söyledim



İlk Müslüman
Hazret-i Alîden 'r.a.' rivâyet edilir. Evvelâ islâa gelen, Ebû Bekrdir(r.a). Hazret-i Resûl-i ekrem 's.a.s.' ile ilk önce kıbleye durup, nemâz kılan Ebû Bekrdir. Ebû Bekrin(r.a) islâma geliş sebebi şöyle idi:

Hazret-i Ebû Bekr önceleri tüccâr idi. Sefer ve ticâret yapardı. Ekserî Şâma giderdi. Seferde iken, bir gece rü'yâ gördü ki, gökden ay inip, kucağına girdi. Ebû Bekr, iki eliyle onu kucakladı ve sînesine basdı. Uyandı. Yemlîhâ adında meşhûr bir râhib var idi. Ona varıp, rü'yâsını ta'bîr etdirdi. Râhib dedi ki,

- Sen nerelisin?

Ebû Bekr dedi;

- Arz-ı Hicâzdanım.

Tekrâr sordu:

- Ne iş yaparsın.

Ebû Bekr,

- Tüccârım, dedi.

Râhib dedi ki,

- Yâ Arabistanlı kişi. Bu rü'yâda, sana büyük müjdeler vardır. Ta'bîrini ister isen, ücretini ver, dedi.

Ebû Bekr(r.a) oniki dînâr çıkarıp, verdi.

Râhib dedi ki:

- O ay ki, gökden sana indi. Âhır zemân Peygamberidir. Yakınlarda zuhûr edecekdir. Sen Onun hayâtında iken vezîri olursun. Sonra halîfesi olursun. Yâ Arabistanlı kişi. Eğer ben sağ iken, Ona yetişir isen, bana haber ver. Ona varıp, buluşayım. Eğer ben dünyâdan gitmiş isem, selâmımı ona ulaşdırırsın. Ben Onun dînine girdim ve ümmetinden oldum. Beni âhıretde şefâ'atinden unutmasın.

Hazret-i Ebû Bekr(r.a),

- Bana bir mektûb ver, dedi.

Râhib, oniki satır bir mektûb yazıp, Ebû Bekre(r.a) verdi. O mektûbun mevzû'u şu idi.

(Esselâmü aleyke yâ Muhammed bin Abdüllah el Mekkî el Medenî el tehamî, salevâtullahi teâlâ aleyke ve selleme. Hakîkaten sen âhır zemân Peygamberisin! Ve Rabbilâlemînin Resûlisin. Bu mektûbu Ebû Bekr bin Ebû Kuhâfe ile sana gönderdim. Ma'lûm ola ki, ben sana îmân getirdim ve sana ümmet oldum. Ebû Bekr bana gelip, rü'yâsını ta'bîr etdirdi. O rü'yâ delâlet eder ki, Ebû Bekr senin vezîrin olur, sonra halîfen olur. Eğer ben sağ olup, hazretine yetişirsem, gelip önünde gâzâ ve cihâd ederim. Eğer yetişmezsem, âhıretde beni şefâ'atinden unutmayasın) diye mektûbu temâm etmişdir.

Hazret-i Ebû Bekr(r.a);  rü'yâyı ta'bîr eden kişiye:

- Eğer ta'bîr etdiğin gibi olursa, yüz altın dahi bende senin emânetin olsun, dedi.

Şâm seferini bitirip, Mekkeye geldi. Bu hâdiseden oniki sene geçdi. Hak sübhânehü ve teâlâ, hazret-i Muhammede 's.a.s.' vahy eyledi. Bir gece o büyük Peygamber, Ebû Kubeys dağına çıkıp, gece yarısında dedi ki: Allahü teâlâya da'vet edenin da'vetini kabûl ediniz. Lâ ilâhe illallah, deyiniz. Ebû Bekr, serîr üstünde yatıyordu. Söylenilenleri işitdi. Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resûlu. Birkaç gün sonra, Mekke sokaklarında, hazret-i Resûlullah 's.a.s.' ile buluşdu.

Hazret-i Fahr-i âlem ona dedi ki:

- Ne olaydı, islâma geleydin.

Ebû Bekr(r.a) dedi ki:

- Yâ Muhammed 's.a.s.'! Peygamber isen mu'cize gösteresin.

Hazret-i Resûl-i ekrem 's.a.s.', Ebû Bekrin göğsüne mubârek ellerini dayayıp, şöyle dıvâra yaslayıp, dedi ki,

- Sana o mu'cize yetmez mi ki, o rü'yâyı gördün. Yemlîhâ râhibe ta'bîr etdirdin. O zemândan on iki yıl geçdi. Ta'bîr edene on iki dînâr verdin ve yüz dînâr dahâ va'd etdin. Rü'yâyı ta'bîr eden, on iki satır bir mektûb yazıp, sana emânet verdi. Bunları bir-bir görüp, muttalî olup, mektûbda yazılan şudur, şudur deyip, takrîr buyurdular.

Ebû Bekr(r.a) işitip, parmak kaldırıp,

- (Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resûlu. Ya'nî sen, o Peygambersin ki, Yemlîhâ râhib senden haber verdi, dedi.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol